Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


www.tiyatrodao.com
 
AnasayfaPortalliAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
treplev
Seyirci
Seyirci
treplev


Mesaj Sayısı : 4
Kayıt tarihi : 18/12/07

Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar Empty
MesajKonu: Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar   Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar Icon_minitimeC.tesi Ara. 22, 2007 4:30 am

Tiyatronun kökeninde, ilkel insanın doğayla ve tanımlayamadığı güçlerle ilişki
kurabilmek için yaptığı törenlerin bulunduğu kabul edilir. 19.
yüzyıldan günümüze tiyatro tarihine ve özellikle tiyatronun kaynağına
ilişkin araştırmalar farklı kuramların ortaya çıkmasına neden olmakla
birlikte, kökeni bakımından tiyatronun, dinsel-büyüsel amaçlı
törenlerdeki taklitten çıktığına inanılmaktadır.

İlkel düşüncede taklidin geçirdiği değişim, yaratıcı düşünceye giden yolu belirler.Taklit önceleri, doğayı olduğu gibi yansıtma eylemidir. Bir ağaç ya da
yırtıcı bir hayvan olduğu gibi yansıtılır.

İlkel insanın doğayı kendi beklentileri doğrultusunda yönlendirmeye çalıştığı büyü törenlerinde taklit zaman içinde gelişerek ilkelin taklit ettiği şeyi
kendi anlayışı doğrultusunda yeniden biçimlemesine, yorumlamasına
dönüşmüştür ki bu aşama yaratının devreye girmesiyle sanatın evriminde
ilk basamağı oluşturur. İlkel insan, doğayı kendine uygun olarak
açıklama ve biçimleme çabasıyla, yinelemeden, yeniden üretmeye
geçmektedir. İlkel sanat, estetik kaygılar gütmeyen, toplumsal amaca
yani yarara yönelik bir anlayışın ürünüdür. Sanatçıdan, sonucu
sağlayacak ya da koruyacak büyüsel yaratıda bulunması istenir. Bu
yönüyle tutucu, yinelemeye dayalı ilkel düşüncenin ürünüdür ama, her
sanatçının büyüsel yaratısına klanın, kendinin ya da içinde bulunulan
şartların (mevsimlerin, coğrafî özelliklerin vb.) etkisini katması,
yeni olanı beraberinde getirir.

Gelişiminin ilk döneminde, ilkel insan doğa ve doğaüstünü, kendinden o kadar da üstün görmez. Doğa güçleri insan tarafından korkutulabilmekte, büyü yoluyla bu güçlerin zorlanabildiğine inanılmaktadır. Düşüncenin bu ilk aşamasında insan başat yere sahiptir. Ancak ilkel insan bilgilendikçe, doğayı ve onun gücünü tanıdıkça kendi küçüklüğünün ve zayıflığının farkına varır.
Anlaşılamayan, açıklanamayan durum ve olayların ardında olduğu
varsayılan doğaüstü varlıkların gücü gözünde bir kat daha artar.
Böylece, bilginin ilk gelişimi beraberinde inancı, dua ve kurban
törenlerini getirir.

Mitlerin ortaya çıkışı, dinsel tapınımın sistemleşmeye başladığı, törenlerin belli bir disiplinle yinelendiği bu dönemde görülür. Bu noktada mitosun genel inanışın aksine masal ya da destan gibi türlerden bütünüyle ayrıldığını ve bu anlamları yapısında barındırmadığını belirtmek gerekir. Mitos, ilkel insan için gerçeğin ta kendisi, yaşamı açıklamanın biricik yoludur.

İlkelin düşüncesinde mitler işlevseldir. Öncelikle açıklayıcıdırlar, doğayı,
evreni, insanı, doğum ve ölüm gibi bütün bilinmeyenleri açıklama gücüne
ve yetkisine sahiptirler. Üstelik bunları varlığı tartışılmayan
doğaüstü güçlere dayanarak açıkladıkları için tartışılmaz bir doğruluğa
ve kesinliğe sahiptirler. Uygarlaşma sürecinde yerleşik düzene geçiş
ve tarımla uğraşma bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Buna paralel
olarak inanç sisteminde de değişimler olmuş, köken mitlerin yanı sıra
tarıma, bolluğa yönelik mitler de gelişmeye başlamıştır. Tarımla
uğraşan klanlar için hayvan ruhu önemini yitirirken, toprak, yağmur ve
tahıl ruhu önem kazanmaya başlamıştır. Her yeni yıl doğanın ve toprağın
ölüp yeniden dirilmesine ve bu dirilişle birlikte ürün vermesine tanık
olan insan, ürünün bol ve verimli olması için, yine taklit büyüsü
temeline dayanan ve belli zamanlarda mutlaka yapılması gereken törenler
geliştirmiştir. Sonbaharda doğanın ölümüyle tutulan yas veya baharda
yeniden doğuşla yaşanan sevinç ve kutlamalar döngüsel törenlere
dönüşmüş, bu törenler zamanla yapılan ve söylenenlerin inceden inceye
belirlendiği bir akış kazanmıştır. Tarımsal ritüeller olarak tanımlanan
bu törenler, acı çekme, kutlama ve eriştirme ritüelleriyle birlikle
ritüel mitoslarını oluşturmuştur.

Rit sözcük anlamıyla dinsel tören ve kurallardır. Ritüel mitos metinlerinin çoğu tapınak arşivlerinde bulunmuştur. En eski ritüel mitoslara Nil ve
Mezopotamya'da rastlanmakta ve bulunan tabletlerde ve tapınak
metinlerinde, din adamlarının oluşturdukları gruplar tarafından, belli
dönemlerde, değişmez biçimde yapılan, oyun yapısına sahip törenlerden
söz edilmektedir. Toplumun, etkileri önceden hesaplanamayan güçlerin
tehdidinden korunması ya da toplumun esenliği için gereken bolluğun,
hastalıklardan, felaketlerden uzak kalabilmenin gereklerinin sağlanması
için yapılan bu tür ritüeller, tiyatronun beşiğini oluşturmaktadır.

Dram, Antik Yunan'da eylem, hareket anlamına gelen dramenon sözcüğünden
türetilmiştir ve insanla ilgili, izlenebilecek şekilde
biçimlendirilmiş, izleyenler için anlamı olan bir eylem şeklinde
tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, bir ritüelin
oluşabilmesi için öykünün yani mitosun eylemle birleşebilmesi yani
canlandırılabilir, insanla ilgili, izleyenlerin heyecanlarını
dinginleştiren, düşüncelerini aydınlatan işlevi, yaşamsal önemi olması
gerekir.

İlkel inanç sistemindeki tarımsal kökenli karşıtlık
yani ölüp-dirilme, yaz-kış çatışması sonraki birçok kültürde görülen
temel karşıtların (Zerdüştlüğün Işık-Karanlık çatışmasının, Doğu
kültürünün Yin-Yang ikiliğinin vb.) ilk örneğini oluşturmaktadır. Bu
noktada altı çizilmesi gereken evrenin bu karşıtların birlikteliğiyle
bütünlendiğidir. Taraflardan biri yenilebilir ama asla yok edilemez.
Yaz ile kış gibi sürekli çatışır, yer değiştirirler ama varlıkları
evrensel dengeyi oluşturur.

Karşıtların böylesi sürekli çatışması, sanatta yansımasını güçlü bir biçimde tiyatroda bulmuştur. Ritüellerin büyüsel atmosferinden doğan tiyatronun malzemesini mitoslar oluşturmuş, ritüelin eylem bileşeni mitoslarla canlanmış ve ilkel klanlardan, Antik Yunan uygarlığına değin tiyatronun ilk kıpırtılarını
oluşturmuştur.

Ritüelden sanata geçiş, inancın yerini düşünceye
bırakma sürecini yansıtır. Ritüel, sanat ile gerçek yaşam arasında bir
köprü görevi görmüş, ritüelin yarara dönük, heyecan verici, esrik,
korkutucu ve tekdüze yapısı, sanatın yaşamı taklit etmesine, gerilimi,
heyecan ve korkuyu yatıştırmasına, yenilikçi bakışına dönüşmüştür.
Ritüelin yaşam duygusunu pekiştirdiği klan üyelerinin yerini, sanatın
yaşamlarını söz, dua, övgü veya yergiyle, eleştirel gözle yansıttığı
toplum bireyleri almaktadır. Klan üyelerinin coşkulu, esrik ve herkesin
katıldığı ritüellerinde özel bir tören yeri olmamasına karşın Antik
Yunan tiyatrosunun orkestra dairesi önce Dithirambos ezgilerinin
okunduğu bir tapınma alanı, sonra da halkın seyir yerlerine
geçmeleriyle bir oyun alanına dönüşmüştür. Ritüelin büyüsel coşkusu,
ilk adımda rahip-ozanlar tarafından yönetilen duayla
ussallaştırılmakta, sonra da seyir yeriyle mitos-seyirci arasına
düşünce ve gözlem uzaklığı girmektedir. Böylece büyü yoluyla toplumun
esenliğini, bolluğu ve bereketi sağlamak için yapılan ritüellerin
yerini, yazarın gözlemi ve yorumuyla biçimlenen oyunlar almış,
ilkellerin doğayı taklidi 'başı ve sonu olan, belli bir uzunluğu
bulunan, belli bir eylemin taklidi'ne dönüşmüştür. Ortalamadan aşağı
(komedya) ya da yukarı (tragedya) insanların eylemleri farklı işlevleri
olan farklı türleri yaratmış, Antik Yunan'dan çağdaş tiyatroya kadar
uzanan Batı tiyatrosu geleneğinin temelleri atılmıştır. Bu dönemde
ritüellerin konusunu oluşturan mitoslar, hem dinsel kimliklerini korur,
hem de oyun yazarları için geniş ve zengin bir malzeme niteliği
taşırlar. Dramenon yani eylemle, mitos yani söz birlikteliğinin
oluşturduğu ritüel, yerini aynı bileşenlerin oluşturduğu "oyun"a
bırakmaktadır.

Batı tiyatrosunun kökeni, Antik Yunan'da Kent
Dionysia'sında okunan Dithyramhos Ezgileri olarak kabul edilir. Antik
Yunan uygarlığında oyun yazarlığının mitoslarla insanlar arasına belli
bir uzaklığın girdiğini tarihlerde başladığı açıktır. Epos'la yani
biçimsel özellikler ön plânda tutularak, belli bir ölçü ve düzene göre
yazılan destanlarda mitoslar malzeme yani nesne durumuna geçmiştir.
Artık tanrılar arası çekişmeler, ilişkiler, tanrıların keyfi ve
adaletsiz eylemleri açıkça anlatılmaya, hatta eleştirilmeye
başlanmıştır.

Antik Yunan Uygarlığı'ndan XX. yüzyıla değin
batılı oyun yazarları, başta Yunan ve Roma olmak üzere Avrupa
uluslarının mitolojilerini kullanmış, mitoslar yoluyla yaşadıkları
toplumun siyasal, toplumsal ya da düşünsel atmosferini yansıtmışlardır.
Ritüelden tiyatroya geçişte varlığını koruyan mitoslar, XIX.yüzyılın
başlarına değin, çoğunlukla tragedya malzemesi olma niteliklerini
korumuşlardır. Romantik akımla, mitolojik malzemede, Kuzey ve Batı
Avrupa mitoslarıyla büyük bir canlanma görülmüş, XX.yüzyılda mitos oyun
yazarlarının, insan doğasına ve kimliğine yönelişlerinde yeniden ele
alınarak, dram ve komedya türlerinde işlenmiştir. Mitosun yapısından
gelen yeniden düzenlenebilir oluşu yazarlara kendi çağlarına, çağın
dışından gelen bir bakışla yönelme olanağı vermiş, mitosların eşikteki,
eylemi ve durumuyla kendini ortaya koyan kahramanları oyun yazarları
için çekiciliklerini her çağda korumuşlardır.
Anadolu köy seyirlik oyunları, ritüelden tiyatroya geçiş sürecinin izlenebildiği zengin bir alan sunmaktadır. Ancak bu malzeme batı tiyatrosunun köklerinde olduğu gibi bir tiyatro geleneği oluşturacak koşullara sahip olamamıştır.

Yrd.Doç.Dr.Erkan ERGİN
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Tiyatro Bölümü
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Değişimin Başlıkları :: Tiyatro-
Buraya geçin: